19 Eylül 2011 Pazartesi

DERSLERİ DÖNÜŞTÜREBİLMEK


Hayat bir kendini bulma ve tanıma oyunu. Bu oyunda sobeleyebilmek için ilk şart derslerimizin ne olduğunu keşfetmek. Holistik Analiz raporlarınızda hayat yolunuzda karşılaşacağınız mücadelelere büyük önem ve yer verilmesinin nedeni de budur. Aslında kendimizde hangi yönlerimizi geliştirmemiz gerekiyorsa bunları önümüze çıkan mücadeleler olarak yaşarız. Yani yaşam bize "bu konuda büyümen gerekiyor" mesajını tecrübe ettiğimiz dersler aracılığıyla verir.

Bu mesajı alıp dersleri dönüştürebilmek elimizde!

Nasıl mı?

1. Adım: FARKINDALIK
En çok neden şikayet ediyorsunuz? Sürekli tekrarlanan sorunlarınız neler? "Bu da hep beni buluyor" dediğiniz şeyler var mı? Zaman ve kişiler değişse de hep aynı senaryoyla mı karşılaştığınızı hissediyorsunuz? Yanıtınız "evet" ise tebrikler! Bu, uyarı sinyallerini görmeye başlamışsınız anlamına gelir. Sorunları farketmeden çözüme ulaşamayız bu nedenle en çok yaşadığınız sorun her ne ise evrenin "bu konuda büyümen gerekiyor" mesajı da oradadır.

2. Adım: KABULLENME
Kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi? Ama aslında kabullenmek bizi çok zorlar. Öyle kulaktaki tınısı kadar da zarif ve hafif yaşamayız kabullenme safhasını. Çünkü sorunu kabul etmek bir anlamda bizi sorunla karşı karşıya bırakır. Onun gözlerinin içine bakmak zorunda kalırız. Bunu yaparken de binlerce rahatsız edici duygu üşüşür: Acı.. mutsuzluk.. öfke.. terkedilmişlik.. reddedilmişlik.. iyi şeyleri hak etmediğini düşünme.. sevilmeye değer olmama hissi.. kısacası KORKU.

Korkudan kaçma eğiliminde olduğumuzdan onu her karşılaşmamızda iteriz. Onu ittikçe de tecrübe edilen sorunun arkasındaki dersi görmeye fırsat olmaz, çünkü sorun yerine sorunun yaşattığı "duyguya" odaklanırız. Korku ve tüm olumsuz duygular bizi kilitler. Böylece suçu ya başkalarına ya da hayata yükleriz.

Peki korkuyu kabullenirsek ne olur? Yaşadığımız sorunun yarattığı o nahoş hissi kabullendiğimizde bizi ne bekler?

Çoooook şaşırtıcı bir şey olur! Duyulan o kötü hissin ve korkunun gücü zayıflamaya başlar. "Pekala, korkuyorum ve bu yaşadıklarım beni çok öfkelendiriyor" dediğimizde bir anda garip bir şekilde öfkenin şiddeti azalır, korku da gittikçe uzaklaşır. Çünkü artık oradaki duygu kabul edilmiştir, bu nedenle o his bizi daha fazla bloke edemez. Sorunun yarattığı duyguyu kabullenmekle aynı zamanda manevi özgürlüğe de büyük bir adım atmışızdır. Böylece artık sorunun kendisine tarafsızca bakılabilir ve evrenin bu sorun vasıtasıyla bize nasıl bir mesaj vermek istediğini duyabiliriz.

3. Adım: SORUMLULUĞU ÜSTLENME
İşte en çetin adım.

Bu safhaya geldiğimizde sorunun yarattığı duygular kabul edilmiştir ve sorun net bir şekilde karşımızda durmaktadır. Peki bu sorunu neden yaşadık? Sorumlusu kim?

Sorumlusu biziz! Sizsiniz, kendiniz.. Görünürde başkasının size yapmış olduğu bir "haksızlığı" nasıl yine siz yaratmış olabilirsiniz ki? Çok basit. Birincisi, evrensel yasalar gereği benzer benzeri çeker. Yani; sürekli başınıza kötü bir şeyin geleceğine inanan biriyseniz o şey gerçekten de başınıza gelir. Odağınız neyse yaşamınızda yarattığınız da odur. Siz "kurban" değil, hayatınızı "yaratan"sınız. Bu bakış açısı size karşı yanlış davranışlarda bulunan birinin yaptıklarını meşrulaştırmaz, burada bir yanlış anlaşılma olmasın. Yaşadıklarınızın sorumluluğunu almak demek, örneğin bir dolandırılma olayıyla karşı karşıya kaldıysanız "Dünya güvenli bir yer değil. Her an kötü bir insanla karşılaşabilirim. Ayrıca ben çok güçsüzüm, tüm bu kötülüklerle mücadele edemiyorum. Üstelik çok aptalım, hep hata yapıyorum, insanlara kanıyorum. Zaten iyi şeyleri ve sevilmeyi de haketmiyorum" diye düşünen ve buna derinden inanan bir tohum düşünceniz olduğunu kabul etmektir. Bu sizi dolandıran suçsuzdur anlamına gelmez! Ayrıca dolandırılmak mukakkak ki istemediğiniz bir şeydir. Burada söz konusu olan neyi istemediğiniz değil, derinlerde nasıl bir düşünceye sahip olduğunuzdur. Benzer benzeri çeker. Yani sizin bu tohum düşünceniz etrafa frekanslar yaymaya başlar ve çevresinde kendisiyle eşleşecek benzer bir frekans arar. Neticede kendisiyle uyumlu olan frekansı bulur ve benzer frekanslar birleşerek hayatınıza bu yönde bir tecrübeyi çeker. Tohum düşüncenizin frekansı ile yaşadığınız olayın frekansı aynı dalga boyundadır. Özetle, farkında olmadan "korktuğunuz başınıza gelir".

Şöyle düşünün: Hayat bir ayna gibidir. Aynaya gülümserseniz ne olur? O da size geri gülümser. Peki ona inanmayan ve güvenmeyen hislerle somurtarak bakarsanız ne görürsünüz? Ne yansıtıyorsanız onu! İşte "özgür irade" denilen şey budur. Aynaya yansıtacaklarınız sizin seçiminizdir.

Sorumluluk almak ise, başımıza gelen sorunların tamamen aynaya yansıttığımız akisten ibaret olduğunu anlamaktır. Hayatınızda yolunda gitmeyen şeylerden şikayet ederken bu durumlar hakkında ne düşündüğünüze dikkat edin. Bir başka örnekte olduğu gibi, mesela istediğiniz işi bulamıyor musunuz? Bununla ilgili aynaya ne yansıtıyorsunuz? "İş bulmak çok zor. Zaten bulsam da sabahtan akşama kadar çalışmak zorunda kalırım, emeğimin karşılığını da alamam" diye mi düşünüyorsunuz? Aynanıza yansıttığınız buysa, nasıl istediğiniz işi bulabilirsiniz ki? Ama "iyi bir iş bulmayı çok istiyorum" diyebilirsiniz. Oysa sorun ne istediğiniz değil, neye inanıp, ne hissettiğinizdir.

Ayna, yani hayat sizindir. Ona nasıl bakacağınız sizin seçiminizdir. Tek değişmez gerçek vardır ki o da kendinize nasıl davranıyorsanız aynaya, yani hayata da öyle davranıyorsunuz demektir.


AYNANIZ "İSTEMEK" İLE "İSTEMEMEK" ARASINDAKİ FARKI BİLMEZ.
O "ODAĞINIZ" NEYSE ONU SİZE GERİ YANSITIR!



Sorumluluk aldığımızda aynaya nasıl baktığımızı da kabulleniriz. Bu nokta hayatla karşı karşıya kaldığımız andır. Aracısız.. Net.. Yüz yüze.. Suçlayacak bir "onlar" kalmamıştır. Bu safhada bir kurban değil bir yaratan olduğumuz gerçeğini anlar, hayatımızın sorumluluğunu üstlenmeye gönüllü oluruz.

Dersler bize verilen cezalar değil, bizi uyaran ve değişim çağrısı yapan mesajlardır. Sorumluluk almadan ne dersleri anlar, ne de onları dönüştürebiliriz.

4. Adım: TEPKİLERİMİZİ DEĞİŞTİRME 
Dersleri gördük, kendimizde neyi geliştirmemiz gerektiğini anladık. Peki bu dönüşümü nasıl yapacağız?

Tek yapmamız gereken tepkilerimizi değiştirmek. Derinlerdeki olumsuz düşüncelerimiz neyse onun tam tersi düşünceler geliştirmemiz gerekir.

Hem para kazanmak isteyip hem de "para mutsuzluk getirir" düşüncesine sahipseniz ve maddi durumları iyi olan kişileri eleştirme eğiliminiz varsa istediğinizi alamayacağınızı bilmelisiniz. Bakış açınızı değiştirin. "Tepkisel" olmayın! Bu düşünceye karşı verdiğiniz tepkiyi gözlemleyin ve onu değiştirmeye ŞİMDİ başlayın. Bunun tek yolu hergün yapılan tekrarlamalardır.

Psikologların söylediğine göre:


 Bir düşüncenin inanç haline gelmesi için o düşüncenin

en az 60 gün boyunca kişi tarafından
HER GÜN TEKRAR EDİLMESİ GEREKMEKTEDİR!




Alışkanlıklar, öğrenmeler ve her türlü düşünce kalıpları tekrar yoluyla kazanılır. Örneğin yabancı bir dili, araba kullanmayı ya da sporun belli bir dalını tekrar yoluyla öğreniriz. Belli bir düşüncenin inanç hale gelmesi de aynı şekilde olur. Tekrar, nöronlar arasındaki bağı yüksek frekanslı elektrik sinyalleriyle uyararak beynimizi fiziksel olarak değiştirir!

İşte bu nedenle bugün kendiniz ve hayatınızla ilgili olumlu cümleler kurmaya başlayın.

Bir önceki yazıdaki Nick Vujicic'in hikayesi gibi, önümüze çıkan mücadelelerin fırsatlar içerdiği gerçeğini kabul ettiğimizde hayata olan bakış açımız da değişecektir. Ve böylece hayatımız değişir..



Bu sitede yer alan her türlü resim, yazı, yorum, görüntü ve yayınlar 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası kapsamında korunmaktadır. Önceden yazılı izin alınmadan kısmen veya tamamen, yayın esnasında ve sonrasında bile olsa içeriklerin kullanılması cezai müeyyide uygulanmasını gerektiren suçtur. İhlali yapanlardan tazminat talep etme haklarımız saklıdır.